TARİHTE İLK KÜRTLER-TÜRK KÜRT AYRIMI CEVAPLARI

* Tarihte "Türk" adı ilk ne zaman geçiyor? 

M.Ö. 7'inci yüzyıla ait Çin-Su kaynaklarında diyor ki: "Köymen dağlarında boylar halinde yaşarlardı. Kışın şiddetinde çok soğuk oldu. İçlerinden en büyük oğul ateş yaktı ve hayatta kaldılar. Ona Türk unvanını verdiler." 

* Kime Türk denir? 

Türkü kan olarak, kafatası olarak açıklamak söz konusu bile değil. Belli bir dile, dine sahip olan ve belli bir coğrafyayı paylaşanlardır. Bu coğrafya Çin'in kuzeyindeki Sarı ırmaktan başlıyor, Moğolistan, Altay dağları, Türk Cumhuriyetleri bölgesi, Hazar denizinin kuzeyi ve Rusya steplerine kadar gidiyor. Hunlar, Avarlar, Peçenekler Paris'e, oradan İskandinav ülkelerine gidiyor. Bu hareket 3'üncü yüzyılda oluyor. Daha sonra da Ortadoğu ve Afrika'ya yayılmışlar. 6 dine mensup olmuşlar: Mani, Şaman, Hıristiyanlık, Yahudilik, Budizm, İslâmiyet. Dillerinde farklılıklar olsa da gramerleri aynıdır. Finlerin, Macarların ya da Türkçe'nin gramer yapısı hemen hemen aynıdır. 

* Avrupalı Türk'ü ilk ne zaman tanımaya başlıyor ve kime Türk diyor? 

İlk tanışmaları Atilla'yla... Sonra Avarlar ve Kumanlar geliyor. İslâm'ın hamiliğini Türkler üstlendikten sonra da ilişki haç-hilâl çekişmesine dönüşüyor. Aslında Avrupalılar Türkleri ırk olarak reddetmezler. 19'uncu yüzyıl sonlarına kadar bir çok Fransız belgesinde, yazışmasında, haritasında "Osmanlı" yerine "Türk" imparatorluğu sözü geçer. "L'Empire Turc" derlerdi. 

* Osmanlının "Türk" adına karşı mesafesi neydi? Meselâ Türk devleti demiyor "Devlet-i Aliyye" ya da "Teba-i Şahane" diyor. 

Osmanlı hiçbir zaman adı Türk olan bir devlet kurmamıştır. Çünkü eğer dünyayı yönetmeye adaysanız ve siz "Türk" derseniz kimseye sözünüzü dinletemezsiniz. Bu tamamen dünyayı yönetme tasarısının bir sonucudur. 

* Tanzimat dönemine gelindiğinde karşımıza milliyetçilik akımları çıkıyor. Birinci Meclis'te gayrimüslimler neredeyse bir parti gibi gruplaşıyorlar ve hepsi aslî unsur sayılmak için ısrar ediyor. Acaba kim Türk, kim Ermeni, kim Kürt sorunu da bu tarihte mi başlıyor? 

Bir toplumun içerisinde yapılacak en büyük hata azınlık statüsünü tanımaktır. "Ben Türküm, sen Çerkez'sin" dersem buradan Türkçülük ve Çerkezciliğe geçeriz. Toplumdaki dayanışma ortadan kalkar. Islahat Fermanı'yla bu sorun ortaya çıktı. Sorunu çözmek için Abdülhamid "Osmanlıcılık" diye bir üst kimlik yaratmak istedi. Ama bunu sadece Türkler benimsedi. Araplar ve gayrimüslimler benimsemedi. Bu sefer "Panislâmizm" denendi. Milliyetçilik akımlarına karşı İslâm'ın güçlü olacağı düşünüldü. Fakat Araplar buna da yanaşmadı. Hem İngilizlerin sayesinde milliyetçilik yapıyorlar hem de "Peygamber soyundan siz değil, biz geliyoruz" iddiasında bulunuyorlardı. 

* O vakit Kürtlerin adı geçmiyor mu? 

Türk-Kürt ayrımı yoktu ki... 

* Ayrım ne zaman başlıyor? 

1900'lü yıllardan sonra ortaya çıktılar. Özellikle İngilizler ve Fransızlar Kürt aşiretleriyle çok ilgilendiler. Kürtleri Ermenilerle işbirliğine soktular. 

* Sonuçta hepsini bastırmayı başaran İttihat ve Terakkiciler oluyor. Azınlıkları bir kenara itip resmî politika olarak Türkçülük esasını dayattıkları iddiası doğruysa azınlık sorununun kökeninde İttihatçılar vardır diyebilir miyiz? 

Aslında psikolojik nedenleri de düşünmek lazım. Birisi diyor ki "Ben Rum'um", diğeri diyor ki "Ben Ermeni'yim", "Ben Laz'ım", "Çerkez'im" vesaire... Osmanlı üst kimliği bitiyor, artık birleştirici unsur olamıyor. Böyle bir ortamda ister istemez Türkler de çıkıp "Ben Türküm" deme ihtiyacını duyuyor. İttihatçıların yaptığı da buydu ve gayet doğaldı. 

* Ya Mustafa Kemal? "Savaşı kazanırsak size de özerklik vereceğim" deyip Lozan'da bu sözünden caydı mı? Kürtlerin böyle bir aldatılmışlık duygusu var mı? 

Sizin söylediğiniz, İzmit sohbetleri denilen bir röportajda geçiyor. Osmanlıca basılmış. Sanırım yıl 1922. Elimizde o gazetenin orijinali var. Mustafa Kemal orada diyor ki "Kürtlerle ilerde tekrar konuyu görüşüp, onlara ayrıcalıklar vermemiz mümkün." Fakat başka tanık yok. Kanıt yok. Başka hiçbir belgede benzer bir ifade geçmiyor. Biz Atatürk'ün iki ciltlik nutku dışında çeşitli aşiretlere yazdığı yazışmaları toplayan üçüncü bir cilt daha yayınladık. Burada da böyle bir bilgi yok. 

* İstiklâl Savaşı'nın aslî unsuru Türkler miydi peki? 

Sadece nüfus yoğunluğu olarak değerlendirmeye kalkarsak öyleydi. Ama kurucu unsurlar arasında hepsi vardı. 

* Ama Lozan'a sadece "Türk delegasyonu" adıyla gidildi değil mi? 

Oradaki Türk kelimesinin özellikle vurgulanması sadece bizden kaynaklanmıyor. Masanın öbür tarafında oturanlar da bizi Türk diye tanımladılar. Zaten onlar bize Türkiye ve Türk dediler. 

* Peki Kürtlere eğitim, iletişim ve diğer bireysel haklar verilemez miydi? 

Verilmeliydi. Ama bunu Lozan'da yazmaya gerek yok. Kürtler Türkiye'nin zaten aslî unsuru. Lozan'da azınlık diye belirtilenlerin dışındaki herkes aslî unsur. O yüzden bunu yasalarla düzenlemek yeterliydi. Ama Lozan'da değil. 
Bugün Kürdistan diye düşünülen Güney'deki bölge için Batılı ve Anadolu kaynaklarında, haritalarında "Turcomania" yazar. Türklerin ülkesi, Türklerin yaşadığı topraklar demektir. 41 bin aşiret tespit ettik. Pek çok, Kürt aşireti diye bilinen aşiretin Türkmen asıllı oldukları ortaya çıktı. Tüm aşiretlerin içinde ise sadece 4 bini Kürt. 1980'deki Kürt nüfusu 2 milyon 400 bindir. 

Tahminim Türkiye'de 6 milyondan fazla Kürt yok. (Türkiye'deki Kürt nüfusu CIAye göre 15, AB'ye göre 12.5 milyon) Kürt dediğimiz insanların kendisi zaten Türk'tür. Yani başka bir ırk değildir. 

* Turgut Özal'ın "Anadolu Cumhuriyeti" lâfı Türkiye Cumhuriyeti'nden daha mı iyi bir tanımlama sizce? 

Kesinlikle olmaz, ama benim anlamaya çalıştığım şey şu: Ben şimdi ortaya çıkarsam bir Türk olarak, 'ben bu adı değiştirtmem, ben çoğunluktayım ve bu adı istiyorum' dersem ne olacak? Hakkımı kim koruyacak? Şu "Türk" adından neden bu ka dar nefret ediyorlar; benim anlamak istediğim bu. Eskiden böyle bir şey yoktu. 

"Türkiyeli" lâfı uyar mı? 

Aslında bunu söyleyenler ırkçılığın ta kendisini yapıyorlar. Açık açık söyleyemiyorlar ama durum böyle. Ermeniyim, Kürdüm, Rumum deyip de Türk vatandaşıyım diyemiyorsa, çok koyu ırkçılık yapıyor demektir. Ben şu anda Türk asıllıyım ama Mısır'da yaşıyorsam "Mısır vatandaşıyım" derdim. Bunda hiçbir sorun görmezdim. Burada ise insanlar "Türk vatandaşıyım" demeye sanki korkuyor. "Kürdüm" demek başka "Türk vatandaşıyım" demek başka. Birbirleriyle çelişmiyorlar ki... 

Türk Tarih Kurumu Başkanı/ Vatan Gazetesi ile mülakat

Eski MHP Seçim Afişleri Milliyetçi hareket partisi resim


Ozan Erhan Çerkezoğlu Kimdir

Kafkasya kökenli (Çerkes-Karaçay) , Erzurum doğumlu olan OZAN Erhan ÇERKEZOĞLU, Âşık Fuat ÇERKEZOĞLU’ NUN oğludur. Dedeleri SİVAS-YILDIZELİ-HALKAÇAYIR KÖYÜNDEN ERZURUM’A yerleşmiştir. OZAN ERHAN’IN "ABDULAZİZ" (tahsildar-din âlimi) VE "ÇERKEZ MUSTAFA" (Assubay başçavuş) adlı iki dedesinin mezarı Erzurum merkez ve Erzurum/Narman/Toygarlı köyünde, "KOMUTAN OSMAN" (binbaşı) isimli diğer dedesinin mezarı ise HALKAÇAYIR KÖYÜNDEDİR.

Ozanlık ve Âşıklık geleneğini babası sayesinde ilkokul çağlarından beri girdiği Ozanlar ve Âşıklar meclislerinden öğrenmiş, 13 yaşından itibaren bağlama çalmaya ve şiir yazmaya başlamıştır.

Başta babası ve yetiştiği aile yapısı olmak üzere, geniş bir nüfuza sahip ülkücü-milliyetçi çizgide olan ÇERKEZOĞLU sülalesinin de etkisi ile milli hassasiyetleri gelişmiş, küçük yaşta, Seyyid Ahmet Arvasi nin Türk-islam ülküsüyle tanışmıştır. Pir-i Türkistan olan hoca Ahmet Yesevi’yi okumaya ve benimsemeye başlamıştır. Yaşının çok küçük olmasına aldırmadan gerek şiir ve ozanlık için edebi çalışmaları, gerekse BENİMSEDİĞİ düşüncenin içeriğini teferruatıyla öğrenmeye başlamıştır.

Bir alim olan dedesi AbdulAziz Efendi ve babası sayesinde İslam dinini bütün incelikleriyle öğrenmeye ve Kur’an-ı Kerim’i hem Arapça hem de Türkçe olarak ezberleyip anlamaya araştırmaya başlamıştır. Ozanın şiirlerinde mana dışı yapılara rastlanmamasının yegâne sebebi bu olsa gerek. 
OZAN ERHAN, Şiiri manadan, hakikâtten ayırmadan kafiye yapmanın mantıklı, aksinin ise günlük saçmalıklar olduğunu düşünür. Oynayıp oynatmakla para kazanma rezaletini eliyle itmiş, Müslüman-Türk milleti’nin varlığı için edebi ve sanatsal boyutta inancıyla yoğurduğu ozanlık geleneğini kendisine çileye talip olma adına seçmiştir.

Nitekim Yüce Allah’ın(c.c) şairlerden bahsettiği ‘’şuara suresini’’ hiç aklından çıkarmaması da ozanlığının temel yapı taşlarındandır. 
OZAN ERHAN, ozanlığın Müslüman bir bünyede tebliğle vazifeli bir dal olduğunu hiç unutmamış ve ozanlığın Türk milleti’nin dili olduğunu her zaman hatırlatmıştır.

Şiirlerinde ‘‘OZAN ERHAN’’mahlasını kullanmaktadır.

Ozanlığı çeşme başlarında saz çalıp kara gözlü kızlara şiir yazmakla tasvir edenlerle sürekli tartışma halindedir.

Şiirlerinde hâkim olan dil, sade ve anlaşılır Türkçedir. Gerek günlük hayatta gerekse Türk dili ve edebiyatında kelimelerimizin yabancılaşmasına şiddetle karşı çıkmakta ve bu yüzden şiirlerinde görülen bazı yabancı kelimeleri Türkçe okunuşlarıyla yazmaktadır.

Türk halk edebiyatının ve divan edebiyatının hemen hemen her dalında şiirleri vardır. Şiirlerinde ve türkülerinde Milli ve manevi hassasiyetini mısralarla bütünleştirip Müslüman-Türk toplumunun dili olma amacını gütmektedir.

Ozanlık geleneğini Türklük ve Müslümanlık yapısına aykırı olan hiçbir yerde yapmamış, Türk-İslam düşmanlarıyla dünyevi menfaatler uğrunda hiçbir şekilde buluşmamıştır.

Ozanlara normal bir sanatçı veya çalgıcı gözüyle bakılmasına çok kızan OZAN ERHAN, her eline saz alıp ozanım diye çıkıp ilimsiz ve manasız yorum yapanlara karşıda kaşlarını her zaman çatmıştır.

‘’Allah yolunun neferleri ilim olarak yaşantı olarak tam donanımlı olmalıdır’’ düşüncesiyle, alkollü hiç yerde sahne almamış ve ozan ismiyle çıkıp alkollü meclislerde sanat yaptığını iddia edenlere karşı sürekli mesafeli olmuştur.

Kültür Bakanlığınca Türkiye genelinde düzenlenen şiir yarışmalarında ödülleri vardır. 

Ozanlık geleneğini sürdürmekte olan OZAN ERHAN, Su ürünleri bölümü mezunudur.

2008 yılında ‘’ ZEMHERİDE SEVDİM’’ isimli bir şiir kitabı çıkarmıştır. 
SARI BASIN KARTI sahibi olan OZAN ERHAN yerel bir çok gazete ve mecmuada yazılar yazarak Türk kültürüne İslam inancına hizmetler vermiş ve vermektedir.

Ankara’da ikamet etmekte olan OZAN ERHAN;

HİZMETİNE VE SANATINA 
ÜLKÜ OCAKLARI GENEL MERKEZ SANATÇISI OLARAK ÜLKE GENELİNDE ÜLKÜ OCAKLARI KONSERLERİYLE DEVAM ETMEKTEDİR.



OZAN ERHAN siyasetin değil,
ALLAH yolunun ve Türk milletinin ozanıdır.

BOZUK DÜZENE İSYANIN ADI BAŞ KALDIRININ SESİDİR.

Kendi diliyle;

SAZ ÇALIP DOLANMADIM DÜNYALIK SERVET İÇİN

NE SUSTUM NE DE KORKTUM İŞİM GİDER ELİMDEN

OZAN OLMUŞSAM EĞER HELE SORSUNLAR NİÇİN

NEFİ DİYARINDANIM BOŞ LAF ÇIKMAZ DİLİMDEN.



KARAC’OĞLAN DEĞİLİM PINARBAŞI DOLANAM

BEN ÇORAK TOPRAKLARIN SANCILI MİLLETİNDEN.

BENİ VATAN VE BAYRAK İÇİN DOĞURMUŞ ANAM

OZANIM, USANMIŞIM BOŞ ÇALGI İLLETİNDEN.





ANLAMAZ DİLİ ÜRKEK, KENDİ KORKAK OLANLAR

ANLAMAZ NEDİR OZAN, OZAN KİMİN DİLİDİR.

NE BİLSİN SANAT DİYE ZEVKİNE DOLANANLAR

OZAN ERHAN SUSMAK YOK! BU YOL ALLAH YOLUDUR.



OZAN ERHAN ÇERKEZOĞLU

Ozan Ünsal Kimdir

Ozan Ünsal kimdir? 1987 izmir doğumludur. İlk öğrenimini kendi köyünde tamamlamış, liseyi Selçuk ilçesinde okumuştur. Yabancı Dil bölümünden 2004 yılında mezun olmuş, 2007 senesinde de Ege Üniversitesi Türk Musukisi Devlet Konservatuvar'ını kazanmıştır. Bununla birlikte lisede Ülkü Ocakları okul temsilciliği yapmış; liseden sonra İzmir İl Başkanlığında ve Bornova Ülkü Ocaklarında çeşitli görevlerde bulunmuş , evleninceye kadar Ülkü Ocakları Genel Merkez Sanatçılığı yapmıştır. Evlendiği tarih olan Nisan 2008 de disiplin cezası alarak Ülkü Ocaklarından süresiz uzaklaştırma cezası almıştır. Eylül 2009 da Alperen Ocakları Genel Merkez sanatçısı olmuştur. Halen İzmir de ikamet eden Ünsal Bey Türk Irk Müziği tabir ettiği özgün ve inkılapçı müzik ile Türk İslam davasına hizmet etme çabası içerisindedir.